Fransızca içindeki puis ne anlama geliyor?
Fransızca'deki puis kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte puis'ün Fransızca'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
Fransızca içindeki puis kelimesi -abilir, -ebilir, -abilmek, -ebilmek, -abilmek, -ebilmek, yetki, olabilmek, iktidar, -abilmek, -ebilmek, -abilmek, -ebilmek, hak, beceri, yetenek, yetki, salâhiyet, -ebilir, -abilir, söz geçirme, kabul ettirme, -ebilir, -abilir, kontrol, -abilmek, -ebilmek, -ebilmek, -abilmek, -miyim, -sun, -sın, -sin, -sün, harekete geçme becerisi, vekalet, kudret, kuvvet, güçlenme, kuvvetlenme, ayrıca, ek olarak, sonra, ondan sonra, hemen sonra, ve sonra, sonra, daha sonra, vekil, -ebilrdi, -abilirdi, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, -abilir, -ebilir, hareketli, hareket edebilen, hareket edebilir, eşit şans, yöneten, idare eden, gizli, içten içe, bıkkın, -emez, -amaz, yapamaz, edemez, -amadı, -emedi, yardımcı, muavin, yıkıcı/önüne geçilemeyen şey, yetkinin kötüye kullanılması, istimlak yetkisi, istimlak hakkı, meşru hedef, eşcinsellerin alım gücü, baştakiler, -amam, -amazsın(ız), -amaz(lar), -amayız, (birşeyi) yapmadan edememek, tahammül edememek, -ebilir, -abilir, izni olmak, büyük olasılıkla, yapamamak, itimat etmek, güvenmek, güçlendirmek, kuvvetlendirmek, tahammül etmek, bir kol boyu uzaklıkta, bıkmış, hükümet, patronluk, giriş yapamamak, -ebilmek, -abilmek, başaramamak, yapabilen, edebilen, alabilmek, kontrolsüzce, güç/iktidar peşinde koşan kimse, kabul etmek, tahammül etmek, -abilmek, -ebilmek, fırsat bulmak, güvenmek, meyilli, çekiş, yönetimi ele geçirme, denetleyici, yapmadan edememek anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
puis kelimesinin anlamı
-abilir, -ebilirverbe transitif (yapabilir, edebilir) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Je peux porter tes valises. O bavulları senin için taşıyabilirim. |
-abilmek, -ebilmekverbe transitif (avoir le droit) (hakkı olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Le premier ministre peut organiser des élections quand il le souhaite. Başbakan istediği zaman halkı seçimlere çağırabilir. |
-abilmek, -ebilmekverbe transitif (autorisation) (izin, müsaade) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Puis-je emprunter votre voiture ce soir ? Bu gece otomobilini ödünç alabilir miyim? |
yetkinom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le propriétaire de la société a le pouvoir de licencier les travailleurs si besoin est. |
olabilmekverbe transitif (possibilité) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) De telles choses peuvent arriver si vous ne faites pas attention. Sözümüzü dinlemezseniz başınıza kötü şeyler gelebilir. |
iktidarnom masculin (contrôle politique) (siyasi güç) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Après avoir gagné les élections, les démocrates ont pris le pouvoir. |
-abilmek, -ebilmekverbe transitif (avoir les qualifications) (niteliğe sahip olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Un médecin peut traiter les gens plus complètement qu'une infirmière ne peut. |
-abilmek, -ebilmekverbe transitif (avoir tendance) (meyilli olmak) (yardımcı fiil: Somut veya soyut bir nesneye ad olan bir ismi bir fiil durumuna, bir oluş ve kılış haline getirir (örnek: "dikkat buyur-", "hesap yap-").) Il peut être réellement énervant parfois. |
haknom masculin (hukuk) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La loi spécifie que le propriétaire a le droit de vous expulser si vous ne payez pas votre loyer. |
beceri, yetenek
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Elle semble douée de la faculté de séduire tout le monde. |
yetki, salâhiyet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La nouvelle constitution a réduit le pouvoir du président. |
-ebilir, -abilir(permission) (izin isteme) Pourrais-je utiliser vos toilettes ? Banyonuzu kullanabilir miyim? |
söz geçirme, kabul ettirme
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le gouvernement n'avait pas le pouvoir de faire respecter la loi. |
-ebilir, -abilir(reproche) (kızgınlık, pişmanlık ifadesi) Et bien ! Tu aurais pu me tenir au courant plus tôt ! Bunu bana daha önce söyleyebilirdin. |
kontrol(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Maintenant que je t'ai en mon pouvoir, dit le méchant, tu ne pourras jamais t'enfuir ! |
-abilmek, -ebilmekverbe transitif (olanak belirtir) Je pourrai peut-être aller à la plage cette semaine. Bu hafta plaja gidebilirim. |
-ebilmek, -abilmekverbe transitif (permission) (izin) Oui, vous pouvez m'appeler par mon prénom. |
-miyimverbe transitif (demande) (rica/1. tekil şahıs) Puis-je avoir quelque chose à boire, s'il vous plaît ? İçecek birşey alabilir miyim lütfen? |
-sun, -sın, -sin, -sün(vieilli) (dilek, dua) Puissent vos enfants être toujours en bonne santé et heureux. |
harekete geçme becerisi
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le règlement strict donnait à Sarah l'impression de n'avoir aucun pouvoir. |
vekalet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Jones a donné procuration à sa femme. |
kudret, kuvvet
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Beaucoup de gens pensent que la religion est une force positive dans le monde. Çoğu insan dinin dünyamızda iyi bir kuvvet olduğuna inanıyor. |
güçlenme, kuvvetlenme
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le but du féminisme est l'émancipation des femmes. |
ayrıca, ek olarakadverbe (de plus) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) J'ai besoin de pommes, puis je veux de la farine et du sucre. |
sonra, ondan sonraadverbe (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il est allé au bureau de poste, puis à la banque. Önce postaneye gitti, sonra da bankaya. |
hemen sonra
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Nous finirons la peinture et ensuite, nous irons manger. |
ve sonraconjonction (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Je me suis habillé et (or: puis) je suis descendu. Giyindim ve sonra aşağıya indim. |
sonra, daha sonraadverbe (en second lieu) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Nettoyez la cuisine, et après la salle de bain. |
vekil
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
-ebilrdi, -abilirdi
Quand Samantha était enfant, elle pouvait grimper en haut des arbres. |
-abilir, -ebilirverbe transitif (demande polie) (nazik talep) Pourriez-vous me tenir ça, s'il vous plaît ? |
-abilir, -ebilirverbe transitif (capacité) (beceri) Je pourrais aller au magasin, si je voulais. |
-abilir, -ebilirverbe transitif (éventualité) (olasılık) Il pourrait bien avoir raison. |
-abilir, -ebilirverbe transitif (suggestion) (nazik öneri) Tu pourrais les appeler pour leur demander. |
hareketli, hareket edebilen, hareket edebilir(personne) (kişi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Richard faisait beaucoup d'exercice pour pouvoir rester mobile une fois vieux. |
eşit şans
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le résultat de l'élection est incertain. |
yöneten, idare edenlocution adverbiale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Le parti au pouvoir est contre cette politique. |
gizli, içten içeadjectif (sentiment, impression) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Perry ne pouvait pas s'empêcher de penser que son fils mentait. |
bıkkın(un peu familier) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Tu as l'air d'en avoir marre : qu'est-ce qui ne va pas ? |
-emez, -amaz, yapamaz, edemez(gündelik dil) Je ne peux pas entendre la sonnette lorsque je suis dans la salle du fond. |
-amadı, -emedilocution verbale Andy n'a pas pu venir car il avait d'autres projets. |
yardımcı, muavin(qui seconde [qqn]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le maire étant souffrant, c'est son adjoint qui a assisté à la réunion. |
yıkıcı/önüne geçilemeyen şey(figuré) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
yetkinin kötüye kullanılmasınom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La violence envers les enfants est un abus de pouvoir. |
istimlak yetkisi, istimlak hakkınom masculin (Droit) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
meşru hedef(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'humoriste voyait tout et tout le monde comme des proies rêvées (or: proies idéales) pour ses blagues. |
eşcinsellerin alım gücünom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
baştakiler(personnes responsables) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) Le pouvoir en place statue que nous devons payer des impôts. |
-amam, -amazsın(ız), -amaz(lar), -amayız(yapamamak, edememek) Tim ne peut pas aller au pique-nique samedi. |
(birşeyi) yapmadan edememeklocution verbale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Je ne peux pas m'empêcher de constater qu'il y a une énorme tache de café sur le devant de ton chemisier blanc. |
tahammül edememek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Je ne supporte pas mon patron autoritaire et exigeant. |
-ebilir, -abilir
Cet homme pourrait être en train de me suivre. |
izni olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Si vous n'avez pas de passeport, vous ne serez pas autorisé à entrer dans le pays. |
büyük olasılıklalocution verbale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ils pourraient gagner le tournoi. |
yapamamak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il était incapable d'escalader la montagne à cause de son asthme. |
itimat etmek, güvenmek(une personne) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Je fais confiance à mon frère. Erkek kardeşime güvenirim. |
güçlendirmek, kuvvetlendirmek(mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
tahammül etmekverbe transitif (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) J'espère que ce bruit va bientôt s'arrêter : je ne pense pas le supporter encore longtemps. |
bir kol boyu uzaklıkta
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
bıkmış(un peu familier) (bir şeyden) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Audrey en avait marre du mauvais temps. // Comme Joan en avait marre d'être baladée de bureau en bureau, elle s'est énervée. |
hükümetnom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Le pouvoir exécutif a fait passer une loi interdisant la discrimination. |
patronluklocution adjectivale (personne) |
giriş yapamamaklocution verbale (Informatique) (bilgisayar) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-ebilmek, -abilmek
Claire n'a pas pu atteindre le bocal sur l'étagère du haut. |
başaramamaklocution verbale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Ils n'ont pas réussi à (or: n'ont pas pu) livrer le colis à temps. |
yapabilen, edebilen(bir şeyi) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Aide si tu (le) peux. |
alabilmeklocution verbale (bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Je n'ai qu'un sandwich au fromage, mais tu peux l'avoir. |
kontrolsüzce(gülmek) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) La blague d'Ed a fait rire Annie de façon incontrôlable. |
güç/iktidar peşinde koşan kimsenom féminin (mecazlı, aşağılayıcı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
kabul etmek(bir şeyi yapmayı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Si vous pouvez attendre encore 10 minutes, je vous raccompagnerai. |
tahammül etmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Maggie ne supporte pas les gens qui sont malpolis. |
-abilmek, -ebilmek(razı olmak/izin vermek) Vous pouvez utiliser ma machine à laver si vous avez du linge sale. Yıkanacak çamaşırlarınız varsa benim çamaşır makinemi kullanabilirsiniz. |
fırsat bulmaklocution verbale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Maintenant que c'est le week-end, je vais enfin pouvoir me détendre ! |
güvenmeklocution verbale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Je peux compter sur ma voiture ; elle ne tombe jamais en panne. ⓘCette phrase n'est pas une traduction de la phrase originale. Bu konuda ona bel bağlamayın, sizi hayal kırıklığına uğratabilir. |
meyillilocution verbale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Je suis sûr que ce problème peut être résolu. |
çekişnom masculin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Cet homme avait une sorte de pouvoir d'attraction sur les femmes que nous ne pouvions pas comprendre. |
yönetimi ele geçirmenom féminin (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La prise de pouvoir a été condamnée par l'ONU. |
denetleyici(figuré : au progrès,...) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
yapmadan edememeklocution verbale (bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Je ne peux pas m'empêcher de me demander si elle sait vraiment ce qu'elle fait. |
Fransızca öğrenelim
Artık puis'ün Fransızca içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Fransızca içinde arayabilirsiniz.
puis ile ilgili kelimeler
Fransızca sözcükleri güncellendi
Fransızca hakkında bilginiz var mı
Fransızca (le français) bir Roman dilidir. İtalyanca, Portekizce ve İspanyolca gibi, bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nda kullanılan popüler Latince'den gelir. Fransızca konuşan bir kişi veya ülke "Francophone" olarak adlandırılabilir. Fransızca 29 ülkede resmi dildir. Fransızca, Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan dördüncü ana dildir. Fransızca, İngilizce ve Almanca'dan sonra AB'de üçüncü sırada yer alır ve İngilizce'den sonra en yaygın olarak öğretilen ikinci dildir. Dünyanın Fransızca konuşan nüfusunun çoğunluğu, birinci veya ikinci dil olarak Fransızca konuşabilen 34 ülke ve bölgeden yaklaşık 141 milyon Afrikalı ile Afrika'da yaşıyor. Fransızca, Kanada'da İngilizce'den sonra en çok konuşulan ikinci dildir ve her ikisi de federal düzeyde resmi dildir. 9,5 milyon kişinin veya %29'unun birinci dili ve 2,07 milyon kişinin veya tüm Kanada nüfusunun %6'sının ikinci dilidir. Diğer kıtaların aksine, Fransızcanın Asya'da popülaritesi yoktur. Şu anda, Asya'daki hiçbir ülke Fransızca'yı resmi dil olarak tanımıyor.